Cumartesi, Aralık 31, 2005

ta taa

erteliyorum yine. Çözümleri, sorunları. Sonra küçük bunalım molaları. Ama hep küçük. Çünkü fazla etkileşimli burada hayat. Kapayamıyorsun kendini, yaşamı sürekli bir paylaşımda yaşıyorsun ya. Dört kişilik o bıdık oda hayata bakışına, düşünme tarzına, olaylara yaklaşımına çaktırmadan sızmaya başlıyor. Bir yandan benlerin azalıyor, öte yandan kendini yansıtan tablo daha da bütüne yaklaşıyor. Ama yine içimde bir ses fısıldıyor: "Bir şeyler yarım kalmış olmasın?"


Sanırım artık geçmişi tamamen silme zamanı: Geçen senenin "bazı" travmaları öyle korkutucu çıktı ki karşıma bugün. Küçülüverdim yine. Sanırım harekete geçirmeye çalışıyor birileri beni. Bu duyguyu/sınırı/kodlamayı/her ne derseniz artık yenmeliyim artık. "Ondan kes buna ekle, ondan kıs bunu uzat." stratejileri işlemiyor artık. Oluruna bırakma bir yerde bir hata veriyor elbet. Eninde sonunda fark ediyorsun, "Bir şeyler eksik."

Ve anladım ki artık tanımlarım, yargılarım, öngörülerim hata verince "Ya bana ne yaa!" mızıkçılığına düşüp kendi şevkimi kırmamam gerek. Hayatım boyunca bir türlü oturtamadığımı kabul etmek gerek şu "esneklik" meselesini. Artık "genişlik" kızılacak bir unsur olmamalı benim için. Temizliğe bir ucundan tutup başlamalıydım zaten. Çıktı işte o sivri çıkıntı -neşeye selam :)-

Hatalar başarıya götürür değil mi? Hani neresinden dönsek kar falan? Beceremeyince kaçıp saklanmamalı? Daha ısrarcı olmalı belki de? Ya da tam tersi ilk geri tepişte revizyona gidilmeli? Evet, evet, faydacılığa en uygunu bu. En ufak bir pürüzde asıl plana geri dönmeli. "Bir dur hele" demeden, eksiklikleri gözardı etmemeli. Hemen geri adım atmak değil bu. Uyanık olmak. "Avcı" olmak. "Farkında" olmak. Sadece olmak bir akış hali değildir. Bilinçli farkındalıktır seni hafifleştiren. Evet, gözümüzü açık tutalım bundan sonra!

Hiç yorum yok: