Perşembe, Mayıs 31, 2007

ehm şeyy

Evet çok işim evet herkes bık bık konuşmasın dedim dedim. Sonra gidip kendimi zehirledim. Ve haliyle bir susun, bir kıl etmediğim herkesin en bir süper yardımlarıyla şimdi ayaktayım.

Demek ki neymişşş: Egoyu susturmak şartmış. İşim çok işim çok derken öyle 2 gün malak gibi yatarmışsın, ama yine de işler yetişirmiş.

Pazar, Mayıs 20, 2007

hm hm

yazmadıkça içime attığımı, yazmadıkça patladığımı ilk kez yeniden hissettim. hiç bu kadar yabancı olmamıştı belki de kelimeler. hiç bu kadar paslı kalmamıştım. 2 sene öncesinin o pasif zamanlarında bile birilerini bir şekilde ulaşıyordu koşturduklarım. ama bu sefer tek tük yazılan mailler dışında sadece msnde karakter tahlilleri var elimde.

bu aralar en büyük derdimi paylaşmalıyım birileriyle. ne kadar adil, ne kadar tarafsız, ne kadar yargılamasız olduğunu umursamadan bir dökmeliyim birikenleri. olmuyor çünkü, silmeye, olumlamaya çalışmanın en zayıf kaldığı bu zamanlarda dikkatimden koşarak uzaklaşıyorlar.

neymiş peki bu sinirimi bozan, dengemi zıplatan durum?

evet ben biri geyik biri dünya kazığı iki mühendislikte birden okuyorum ODTÜ denilen bu tatil köyü görünümlü bilim, irfan yuvasında. evet ben bir yandan da part-time çalışıyorum, sınavlar dışında cumartesilerimi kaidesiz teslim edip becerebilirsem bir iki gün daha üstüne ekliyorum. evet benim her hafta en az 3 sınavım var. evet benim birinci ve ikinci vizeler arası 5 gün boşluğum, ikinci vizeler sonrasında finallere kadar sadece 3 günüm. evet benim tüm önemli sınavlarım bırak üst üste gelmeyi aynı gün aynı saate konabiliyor ve evet ben erken fark edip onunla bununla konuşup ikna çalışmaları yapmazsam bunu kimse fark etmiyor. evet ben hakkımı hep kendim korumak zordundayım, ve evet benim ders yüküm herkesinkinden yüksek, ve evet yine ben etrafımda devamlı "hedem, hödöm var yahu hayatta olmaz" diyen insanlara gülüp geçsem mi, yoksa nefret mi kussam bilemiyorum.

ben haftasonları millet şıkır şıkır giyinip arkadaşlarının bekleyen arabalarına binerken arkalarından kesin ingilizce öğretmenidir diyorum, ve evet ben odadakilerin hepsinden yüküm ağırken onların gerilip stres yapmalarını gördükçe elimde olmadan sinirleniyorum. yalnız daha şunu, şunu ve şunu yapmam lazım diyenlere diyecek hep hazır cevaplarım var cebimde, çünkü daha on dakika önce 3 saat uyukalmışlığın acısını yeni bir program yaparak çıkarmak istemiş oluyorum.

evet ben bu konuda kendimi dengeleyemiyorum. ders yükümden şikayetçi olduğum tek yan bu. kimsenin benim kadar işi yokken, herkesin benden fazla mızmızlanması, telaşlanması, ondan bundan kaçması ya da daha fenası kolumdan tutup oraya buraya çekiştirmeye çalışması beni kılll ediyor. evet ben böyle anlarda hep ne kadar neyim varsa ortaya dökmek adına kocaman bir istek duyuyorum içimde. ya da salı günkü quizine hazırlanmak için akşam çıkmayanlara götümle gülmek istiyorum. çünkü ben cumartesi işe gitmiş, sonra sabah 6ya kadar nette film/dizi izlemiş, pzt dersine hiç girmediği dersten sınavı olan, salıya 350 sayfalık ezberi bulunan ve tabii bir de yine salı günü toplamda 5 kez dersine girdiği ve muhtemelen kalacağı dersten quizi olan bir insan konumundayım. ve ağzımdan tek kelime laf çıkmıyor quize çalışmayı dünyanın en büyük yükü sananlara. en fazla ne salağım dün yine bir bok çalışmadım oysa danalar kadar işim var, biri beni dövmeli, mutlaka dövmeli türü serenatlarda bulunurum.

çok mu acımasız bu halim? yoksa çok mu zavallı bilemiyorum. belki ikisi birden, belki de gerçekten normal.

ama nolur tek dönemde 4 ders alıyorsanız projem de var, çizimim de var, hedem de var, hödöm de var diyerek gelmeyin kapıma. tüm hıncımı sizden çıkarmak istemiyorum!

Perşembe, Mayıs 03, 2007

Dunden bugune Sezen haberleri


Merhabalar,

Uzun bir mail olacak. Simdiden haber vereyim hepinize :)


Dunden sonra hayatimdaki degisimleri keyifle izliyorum. Keyifle degisiyorum.

Yurt odasindaki arkadaslarima her ofladiklarinda gidip onlari opecegimi soyledim. Ranzanin ust katinda oturup ders calisirken de olsa inip opecegim sizi dedim. Daha az ofluyorlar artik, ama acaba opulmenin tadini alip daha cok ufleyip puflarlar mi diye dusundum yazarken :) Hemen bir de odul opucukler uygulamasina basliyorum. Sayilarini daha fazla tutayim ki, olumlu davranislarinda sevgiyi daha cok hissedip hep sevgide kalmak istesinler :)

Eskiden oncelikler belirlerdim kendime, mesela sinav var arkadaslarimla gorusmeyeyim bu hafta, bulasiklar biraz beklesin, aman dolap da dagiliversin. HAYIR. Cunku o zaman her erteledigim sey ilk siradaki onceligime giden yolda ziplayip onume cikiyordu. Her onume cikisinda, hem dikkatimi/odagimi dagitiyor, hem de aslinda onu o an yapmak istedigim gercegi kendimi kapana kisilmis, ilk siradaki onceligimi yapmaya mecbur kalmis hissettiriyordu. Bu yuzden hedeflerime ulasmak dunyanin en zor seyi haline geliyordu. Zaten ertelediklerimi aninda yapmak, zihnime her geldiklerinde onlari kovalamaktan daha kolaymis. Boylece zihnim, kalbim, bedenim her anda huzurlu ve mutlu kalabiliyor artik. Cunku onu saga, sola ceken kucuk sesler yok. Hem zaten ertelediklerim birikip son noktaya gelince, onlarin baskisina dayanamayip yaptigim isi tumden birakarak kaciyordum arkama bakmadan. O son nokta da giderek daha az ertelemeyle ulasilabilir hale geliyordu, kacis hizim artiyordu. Yani eninde sonunda engel yaratiyordum amacima odaklanmaya erteleme yoluyla calisarak. Cuma yazmayi dusunuyordum bu maili de, ama anladim ki anda yazmam ve paylasmam lazim.

Dun calismadan ciktigim andan itibaren “askim, canim, hayatim, tanrim sukurler olsun sana, iyi ki varsin, iyi ki oldurdun, sukurler olsun, sana sevgime, tum sevgiye sukurler olsun, var olusa, alinan her nefese sukurler olsun....” seklinde uzayan, durmayan sukurleri ard arda siralayan bir haldeydim. (ki ben tanriya hic askim dememistim, cok zevkliymis!) Hatta oyle icimden gelerek yaptim ki bunu, gece saat 1 gibi fark ettim basladigim andan itibaren durmadigimi :) Hala ara ara sukurleri siralarken yakaliyorum kendimi, siralamadigimi fark ettigimdeyse hemen tanrinin kocaman sevgi dolu elini hissediyorum tum bedenimde. Tanri’ nin elinden tuttugumda her an, olumsuz ne kalabilir, ne beni yildirabilir, Tanri’ nin eli yahuuu, daha ote, daha buyuk nasil bir destek/garanti/guven/sevgi/mutluluk kaynagi olabilir diyorum. Cok sevdim ben bu goruntuyu/imgeyi/duyguyu.

Fark ettim ki ben okulda derslere girerken kendimi kucucuk yapip kimselere gorunmeyeyim, aman kimse bana bakmasin diyormusum. Degisik bir seyler bile giymiyormusum. Hep gecen seneden beri giydiklerimi giyiyormusum tekrar tekrar. Bugun donup donup bakan sinif arkadaslarimi gordum. Bir ortama girdigimde insanlarin beni fark ettiklerini hissettim. Bazen neyimi fark ettiklerini anlamak icin merakla, cogu zaman sevgi ve ilgiyle baktiklarini gordum. Ki ben ozellikle yolda bana bakilmasindan cok rahatsiz olurdum, kimseyle goz goze gelemezdim. (sebeplerine burada cok girmeyeyim ama en temeli zarar gormemek adina kendimi disaridan korumak ve risk almamak icin)

Kullandigim kelimelere dikkat eder oldum. Hep degistireyim, artik su olumsuz laflari benligimden tamamen atayim derdim. Ama hep dedikten sonra pisman olurdum. Artik kisiye bakmaksizin, anlar-anlamaz demeksizin herkese “cici (dedigim kisinin adi)” diyorum (sadece bir ornek tabii bu :) ). Herkese dediklerinin bendeki ilk yansimalariyla karsilik veriyorum. Icimden direk bir cevap geciyor cunku artik. Ne desem diye dusunmeme bile gerek yok. Karsimdakinin ahmet mi mehmet mi olduguna bakmama da gerek yok. O anda soylenmesi gereken soyleniyor. Anda durustlestim. Sunu soylemeliyim demiyorum. O anda agzimdan cikiyor. Sonra da ustune dusunmuyorum. Ahlaki/etik acidan ne dogru, ne ozume uygun diye dusunur, dogruyu arardim. Ben konustugum anda dogruyu yaratiyorum artik. Yaratilmis dogrularla isim kalmadi.

Ayni sekilde gecmiste soylediklerimi, nelere, nasil tepki verdigimi de dusunup hatirlamayi biraktim. Dun sizlere goz yaslari icinde neler anlattigimi, bir iki kisiye bahsetmem gerektigi icin soylemek disinda zihnimden gecirmeye gerek duymadim. Oradaki huzunden, acidan beslenmesin diye kimseye ve ozellikle kendime ayrintilardan bahsetmiyorum. Bitiriyorum. Bitmisle ne gurur duyuyorum, ne nasilini, nicinini sorguluyorum. Sukurler olsun -deyip geciyorum :)

Cunku GERCEKTEN anladim ki hepsi bir toz bulutuymus. GERCEKTEN icimde hissediyorum engelleri nasil da gozumde buyuterek asilmaz hale getirdigimi. Hemen ornegimi de vereyim mi :) Dun gelip gelmemekte cok kararsizdim. Yeni basladigim isteki ikinci toplu egitim ayni saatteydi. Ertesi gune yetismesi gereken 5 soruluk odevimin en kolay ilk sorusunu cozmek pazartesi gunu 7 saatimi almisti ve Cuma gunu sinavim vardi. Ve birkac kucuk aksilik daha. Calismadan dondum ve internete girdigimde gordum ki ertesi gune (bugune) olan odevim bir hafta sonraya ertelenmis :) Isteki egitimi kullanarak OSTIM e gitmemiz ve oradaki firmalara ogrendiklerimizi aktarmamiz gerekiyordu. Bugun ayni isteki arkadasimla karsilastim ve merhaba nasilsindan sonra ilk dedigi “OSTIM e iki makinaci olarak beraber gidelim mi?” oldu. Yanimda egitimi almis bir arkadasimla gitmek bilgileri direk pratige gecirerek ogrenmemi saglayacagi icin benim icin harika bir telafi sansi oldu.

Bir ornek daha: Gelecek hafta Ozgul gelecek, benimle beraber calismalara gelirdi gecen sene, bu seneyse Rusya’ da. Birkac gunlugune Ankara’ ya geliyor. Onu bir gun eksIk gormeme neden olacak, okulun senliklerinin bir gununu kacirmama sebebiyet verecek ve en onemlisi sonucu en dusuk gelen dersin ikinci sinavinin ertesi gunu olan bir sinavim daha ertelendi bugun. Sukurler olsun. Ertelenmelerinden sonra aldim bu iki haberi de. Hic caba harcamadim. Hayati kolaylikla deneyimledim. Onume cikan engellere gereksiz anlamlar, enerjiler yuklemeyi biraktim sadece.

Annemi ve babami arayip onlari cok sevdigimi soylemek istedim hep her Sali calismadan cikinca. Bir turlu yapamamistim. Bu sefer aradim. Tepkileri cok komikti :) Ama sevgiyi paylastik ve kampusun sokaklarinda “Seni cok cok cok seviyorum annecigim/babacigim” dedigim anda donup bakanlari hissetmek cok zevkliydi :) Dolmusta, takside siritan halimden de bahsetmis olayim arada :)



Asil soylemek istedigimse su:

Sukurler olsun Ayca ablayla tanistigim ilk gune, sukurler olsun Gunduz abinin hayatima girmesine, sukurler olsun Sali grubuna ilk katilma fikrini zihnimde tomurcuklandirana (zeynepppp), sukurler olsun karari alip uygulama cesaretime/kararliligima ve sukurler olsun aranizda oldugum her ana.

Sayenizde kendi kendime asmamin zaman alacagi engellerin gercekte "engel" olmadigini fark ettim. Sayenizde egomun oyunlarla kosteklemeye calistigi gelisimimi kaldigim yerden cok daha ileride devam ettiriyorum. Sayenizde konforlu ve guvenli bir sekilde gelisiyorum, ilerliyorum. Enerjimi daha verimli kullaniyor, hayati daha dolu yasiyorum. Mayis ayinin enerjilerini en icimde, en yogun sekilde hissediyorum.

Ve bana sukurler olsun yardim istedim, cekinmeden paylastim, her aninda dogru enerjide kaldim ve boylece anda bitirdim.

Anda bitmedigini fark ettirecek toz bulutlari cikarsa da onume her hangi bir konuyla ilgili, sadece ufleyecegim uzerlerine. Baktim kendi bildiklerim, uyguladiklarim zayif kaldi, elim kolum baglandi, hemen siz canlarima, parcalarima/butunlerime seslenecegim. Sunlar oldu, cozum benden kacti, saklandi, haydi onu sobeleyelim diyecegim.

Sukurler olsun bize!


Radyo Ashua’ nin ortaya ciktigi ana, baslamasina, ilerlemesine, gelismesine sukurler olsun. Biliyorum ki yolu aciktir, biliyorum ki benim kendim gerceklestirmeye calistigim degisimleri de hizlandirir, hatta simdiden hizlandirmistir. Sukurler olsun ki boyle bir olusumun daha ilk anlarindan itibaren hepimize dahil olma hakki taninmistir, o heyecani paylasip o destegi saglamisizdir. Devami da geliyor her anda. Haberini ilettigim tum yakinlarim sevincle karsiladiklarinda benim de sevincim katlaniyor. Sukurler olsun.

-Daha yazayimmmm miiii????-


Tanrının hep hep hep elinden tutan/tutacak olan, hepinize öpücük öpücük sarilan Sezen :)

Salı, Mayıs 01, 2007

geçmişe yolculuk v2

Efendim nerede kalmıştık. Şimal vasıtasıyla tanıştığım Simin i aradan geçen 10 yılın ardından bulmuş olmamdan bahsetmiştik. Hm hm 5 dakika içinde daha ne kadar devam ettirebileceğim bakalım?

İlkokul Sezen: Simin' in o zamanın anadolu liseleri ve kolejler sınavları için en önemli kaynaklarından olan deyimler ve atasözü sözlüklerimi dershanede üzerlerine döktüğü ayranla sikmiş, üstüne bir de peçeteyle silmeye çalışmak suretiyle tiftik keçisi haline getirmiş olması vardı :P -ahaha ben bok attı, ama yüzüne de söyledim canımmm- Sonra sonra milletin okuldan döndükten sonra akşam 8e - 9a kadar özel öğretmenlerde gezinmesi, ama benim metanetle evimde oturmam, anamın babamın parasını göt paragözlere saçtırmamak gibi idealist bir yaklaşım içine taa o zamanlar girmiş olmam -cimrilik içime işlemiş ayol- , Avcılar' daki evimizde odamda yatmak, kalmak dışında bir eylemde bulunmuyor olmam, hatta odanın tek aileden birilerine katkısı bulunan yanının kardeşim için balkon kapısı ve pencere kolu arasına kurduğumuz ipten salıncak olması, orada söylenen ninniler. Özer' in -hani kardeş olur ya böyle küçük- yürüteciyle birlikte oturma odasına hapsedilebilmesi -ahaha, koltukla televizyon sehpasına arasına sıkışır çıkamazdı-, benim hep salonda ders çalışıyor oluşum, Özer' in hep kendini kilitli kapıya fırlatarak ablaaaa, ablaaa naralarıyla inim inim ağlaması -travmaya gelll-, bir de anlatmayı atladığım hastanede geçirilen gece var tabii, apartmanında cila yapılıyor olmasının getirdiği astım krizi ve nefes alamayışın ilk kez bu kadar korkutucu ve ciddi boyutlara gelişi, babamla hastanede geçiridiğimiz gecede televizyonda muppet show u izlemiş olmamız, ıyy damarımın içine soktulardı o serumu beee, devamlı geceleri burnumun kanaması, her hafta bir sağ bir sol koldan olunan aşılar, babamın kucağına oturup kafamı diğer tarafa çevirerek delinmeyi beklediğim sayısız gün, saat, bir de Ülkü Hanım, korkunç alerji doktorunun kollarımı jiletle çizerek hassaslığımı test ettiği günler. O küçük odada önce kolların sterilize edilmesi, ardından tükenmezle yan yana çizilen o daireler, sonra dışarıdaki bekleme salonunda birbirine korkarak bakan aynı çizilmiş kollar, aynı panik içinde gözler, sonra işte o annnnnn, jiletle beraber aynı küçük odaya giriş, yahu bi de kolların iç tarafına yapıyorsunuz insaf!, damarlarımı ben çıplak gözle bile seçebiliyorum orada ve siz göz göre göre jiletle çentikler atıyorsunuz kollarıma, argh, o odanın duvarındaki halıların içinde, yataklarımızda gizli "akarlar" denilen alerji sebebiyeti veren mikroskopik böcek fotoları, kıllı, tüylü ama garip bir şekilde sevimli gelen böcekçikler, renkleri morumsu falan mıydı neydi :P, 10 dakika sürecek muayene için 3 saat o küçük bekleme salonunda milyonlarca çocukla beraber bekleyiş, korku, endişe, sıkıntı, ay gitmesek olmaz mıııı?.

derse gitme arası verelim şimdi. sonrasında bitmek tükenmek bilmeyen ilkokul anılarım, öğretmenin yazlığında geçirilen günler de anlatıldıktan sonra son bulacak umarım.

PS. evet yine sınav öncesi, yine bık bık bıkmalar evresi, ne sandındıı?