Cuma, Ekim 13, 2006

işimiz gücümüz var

pişmanlıklar ne çokmuş meğer. bu şehre gelirken bırakmışım hepsini geride, üstlerine kara kara örtüler örtmüşüm, kaybolmuşlar hayat taşırken ben.

ne kadar tek yönlü gördüm hayatı. herkes gibi, herkes kadar. ne fırsatlar kaçtı kim bilir, nelere kanalize olabilecekken ne aptal dertlerle harcadım enerjimi. annem hep dedi "önceliklerini belirle". ben de hep listeler yaptım, hep kendimle konuştum durdum. yazılar yazdım yüzleşmek için, kendimi anlattım sözcüklerle. ama beceremedim, dinleyemedim sözünü anne.

ilişkiler. sadece kendinden sorumlu olmak ne büyük özgürlük. kimsesiz, sessiz, yalnız olmak. sadece tanrı ve ben olsaydım hayatta, hep gülerdik beraber. hep şükrederdik sanki. tamam kapıda miyavlayan kedi, biliyorum, sen de, onlar da olmalı ki adına hayat diyelim bu oyunun. deneyim. sınav. her ne haltsa.

özür dilerim bilerek bilmeyerek kırdığım herkesten. içimdeki zayıflıklarla savaşırken sizin kafanıza fırlattıklarım için. komik ama ödeştik de aslında. sivriliklerimi giderek daha çok yontuyorum ve gelen parçalar daha az deliyor göğsümü. büyüyorum ben. yerimde saymıyorum umarım. biliyorum hala yavaşım. biliyorum hala eksiğim. ama oluyorum be. di mi?

söylenecek sözler adreslerine varamaz artık. "artık burada oturmuyor" lar çıkar karşıma. zaman gerçekten de aktı, her ne kadar ben sanki elimi uzattığımda değecekmişim sansam da size. aslında köprülerin altından çok sular aktı. ve ben hala eksik, hala arayan olarak varım burada. her sabah kalktığımda, her 3lü amfiden sinemadan çıktığımda, her günün ilk dersine adımımı atarken, her sınav dönemi çs de küfrederken şükretsem de tanrıya beni burada, sağlıklı ve mutlu kıldığı için, aslında içimde yine büyüyor pişmanlıklar. gerçi artık insanlarla değil kendimle sorunlarım. objektif bakabiliyorum ilişkilerime, çocukluk gözde büyütmelerini içermedikleri için.

"zehir gibi bir beyin" ha. hepsi kaçtı hepsi. tüm kişisel gelişim fırsatlarımı elimin tersiyle itiyorum ben. herkes bende potansiyel görüyor. ama sonrasında bir icraat yok. lise son hadi bir derece, ama burada geçmişsiz/kayıtsız halimle o potansiyeli bile gösteremiyorum artık. bir senedir yanımda olanlar biliyor da, ilk bakışta görülen parıltımı yitiriyorum giderek. hala gevezeliğimle şaşırtmayı başarıyorum. ama artık "bildik sezen" sandıklarım bırakıyor beni teker teker. kimler gidiyor, kimler kalıyor hiçbir fikrim yok. değişiyorum ama nasıl?

dağınık kelime dizileri. aklım hep 35 yerde birden olduğu için bu beceriksizlik. bir durup kendime gelsem artık. en son ne zaman kendimdeydim? hangi yüzyılda, hangi hayatımda? çünkü bu hayat hep bir gölge oyunu gibiydi. bana verilen her rolü oynadım. ezen oldum, ezilen oldum, hiçe sayan oldum, adam yerine koymayan oldum, haksızın yanındaydım, haksızken tek başımaydım. başaran oldum, başarısız oldum, sorana anlatan, sorup cevap alamayan, sırtlanıp taşınan, ite kaka yürüten oldum. herkesin sevdiği, kimsenin geçinemediği, nefretle beslenen, sevgi saçan oldum. "buyur bu taraftan" dedim, "bir siktir git defol" dedim. bir sürü bir şeyler dedim. ama hangilerini ben dedim? ne zaman bana denileni dedim?

uzun zamandır gece "yarın ... bir güne başlıyorum" dememiştim. bugün deneyeceğim umarım.

daha esnek günlere. -halbuki çok mutluydum bugün, nereden de çöktü bu hüzün?

2 yorum:

anonim dedi ki...

:) seni seviyorum deli kiz.. hic birsey beklemeden, karsilik istemeden, seni sadece sen oldugun icin, sezen'in ta kendisi oldugun icin seviyorum. sen bunu bilir misin? :)

nothing out of the ordinary dedi ki...

sezen şu günün yorgunluğu eksiği tamamlama çabamdan sonra kendimi burda kendimi okurken buluyorum ben biliyorum potansiyeli sürekli irdelemeyi ama yoruluyorum galba artık yaşlanıyorum büyümüyorum resmen yoruluyorum bırakmak istiorum ama içimde yok bırakamıyorum yorgun bir savaşçıyım artık umudum olur musun?