Pazartesi, Nisan 09, 2007

hep de çizim sınavı öncesi oluyor böyle

derse gitmek nasıl bir şeydi unutulı bir hafta oldu. yok merak etme lab lara giriyorum o kadar da değil -merak etmemiştin be zaten!-

yazmayı unuttum. buraya, kendime, birine. halbuki mektuplar yazıyorum ben her gece, her sabah kendime. sevgiyle yazılan sevgiyi çağıran mektuplar. hayatı yaşanmaya, özüme uygunluğa çağıran mektuplar. işe de yaradılar. gerçekten mutlulukla uyandım ben, herkese sarıldığım, öptüğüm günlerdeydim ben. ama bakıyorum da şimdi kendime. emekli bir hayat yaşıyorum ben. sanki torun-torba sahibi nineler gibi. hayattan erken emekli olmuş gibi. böyle bir huzur, bir akıp gitme hali. evet sevgiyi her anda "yoğun" yaşama denemeleri giderek daha başarılı oluyor. evet ben giderek daha güleç ve olumlu bir insan oluyorum. evet, evet. ama hayat sadece bundan ibaret miydi ki? pek arkadaşım yok zaten bu ara. yani var da ben görmüyorum kendilerini. sınavlar başladı mı böyle oluyor işte bu "hiç bitmeyen yaz"ın yaşandığı tatil köyünde. okulun başladığı ilk ayla takiben gelen diğer iki ayın arasındaki o paralel evrenlerdeki ikiz kardeşler zıtlığı. beyazların gri, siyahların da gri olduğu bir ara boyut.

son zamanlarda yaptığım en büyük deliliğin çevredeki ders arasında koşarak inşaata gidip makineden kahve almak olması? hayır o sırada çok eğleniyor olduğum ve yanımda turuncu bir melekle koştuğum gerçeği durumun acınasılığını değiştirmiyor üzgünüm.

ya da mikro labında 4 bücürük kız bir dev boyutlarda arap şeklindeki grubumuza her hafta yeniden kopmam da aslında o kadar komik değil.

hayatımdan msn çılgınlığını da çıkarmış bulunuyorum. yüzde 70 çıktı yani :P zorunlu hallerde dosya transferi diye girip 2 gün çıkmıyor olmamak, zamanı geyiklerle öldürdüğüm anlamına gelmiyor artık. vallahi.

ve saatlerimiz 1 3.47. bilen bilir. -en çok bildirdiklerimden biriyle yaptığım geyik de son iki haftanın tavan noktalarındandı sanırım. balance-woman! buraya yazmadan olmaz-

düşündüm:

anaokulunda nasıl bir şeydim ben? öğlen uykusundan korkan, arkadaşsızlıktan deliren ve bu sebeple kendini 3 yaşında anaokuluna zor atan, kendi çapında yarattığı kocaman dünyasında bilinçli çocuk oyunlarıyla oyalanan, o tüm kapıları açık apartmanda (korucu apt.) komşu teyzelerle evcilik oynayan, banyo öncesi katlar/daireler arası cıbıldak koşarak kaçan -ahahahaha-, ilk kez iki erkeğin kendisi için kavga etmiş olduğuna şahit olan (batur ve efe) komşu teyzelerin pek de küçük olmayan çocuklarıyla oyun oynama hayallerine ütopik biçimde inanan geveze sezen -hala öyle çok şükür :) -

ilkokulda nasıldım? ilk bölüm o 70 kişilik sınıflardan: 3 kişilik sıralarda solak idille oturan sağlak -öf çek şu kolunu!-, inek ulen inek, furkan vardı bir sapıkfurkan, güzellik yarışması yaptıydık bir -oyları ben okuduydum da hayatımın ilk hilesini yaptıydım ahaha-, erkekleri kovalamaktan/onları tahtaya yapıştırmaktan büyük zevk halan -yine olsa yine yaparım, ama işte artık yediremiyorum itilirmiş/düşürülmüş/fırlatılırmış gibi yapıyor oluşlarını, halbuki gerçekten süper güçlü sanıyordum kendimi o zamanlar :( -, idille beraber bilgenin niyeyse kıçını açıp bakmışlığı bulunan -travma mısın?!-, aa efe de buradaymış, yine aynı servisteyiz yaa, yine serviste 100e kadar sayamazsın ki sen diye benimle iddia girip harbiden saymak zorunda bırakan o pis 2. sınıf, sonra çilli seda -canım arkadaşım!-, ayşe' nin doğumgününde yonca evcimik -hastasıydık tabii hepimiz-' le beraber fotoğraf çektirmiş olma ve bu fotonun gazetede "klibinde oynattığı çocuklarla yoncimik" başlığıyla yayınlanmasın -ehehe-, okuldan bir gün babası tarafından alınıp hastaneye "kardeşin doğdu!" diye götürülen, mutluluktan havalara uçan, sonra "ay ama bu hep uyuyor yaa" diye üzülen, uyurken yanına gidip bir ton gürültü çıkarıp onu uyandırmaya çalışan. ikinci bölüm: inek ulen inek, öğretmenin biricik gözdesi, ama biraz da deli nasıl oluyor ki yaa, zengin piçleri arasındaki ortahalli -8 yaşında kürk senin neyine, nasıl ya sadece oyuncakların olduğu odan mı var senin, e ama niye ki?-, rivayete göre -bir ben hatırlamıyorum, yani evi, o günü, kıyafetleri, şekilleri hatırlıyorum ama..- tüm ailesi, akrabaları, arkadaşlarıyla beraber yaptığı doğumgünü partisinde suratına karşı etimden et kopuyormuşçasına bağırıp kendisinin bütün ikiyüzlülüğünü, gıcıklığını yüzüne vurduğum bir insancığın olması -hala karşılaşıyorum orada burada, kendisinden çok annesiyle!-, erkeklere koridorlarda ters takla attırıyor oluş -ahahaha yine olsa bunu kesinlikle yine yaparım!-, evlere gitmeler, ama sanki bize pek kimsenin gelmiyor oluşu, radyo programına çıkma, kaşıkla yumurta taşıma yarışları, örümcek sevdamın altuğ adlı ilk gerçek aşkımın kahküllü saç modelini defterlerime, kitaplarıma, sırama çizmekle başlamış olması, mezuniyette eşim altuğ olsun diye adaklar adamam, don-ateş oynarken bile o yaklaştığı anda yüreğin ağızdan çıkmaya yeltenmesi, furkan/baturalp/yıldırım/tayfun -13 setlik box maçı ve süper zafer!-, mezuniyette sahte gözyaşları -gidin hepiniz çıkın hayatımdan ıykk!-, bandonun seçmelerine katılıp seçilememiş tek kişi olma -ritm duygum yok dediğimde inanın bana tamam mı!-, gülbüge'yi sınıfın ortasında cümle aleme rezil etmiş olma, aynı şeyi sanırsam bir kere de ipek' e yapma ve buradan dellenince kesinlikle lafları içimde tutamıyor oluşumun çıkması, ilk kez başka bir eve kalmaya gidişimin 11 yaşıma denk gelmesi, kesinlikle uyuyamamış olmam ve gülbüge' nin annesinin gelip benimle konuşup beni rahatlatması -şimdi süper bir rüya gör, çünkü ilk kez kaldığın evde ilk kez gördüğün rüya doğru çıkar yaaa-, şimal in dünya şirini koyunları, matematik defterimin ilk sayfasına yılanlardan oluşan bir sezen yazmış olması, beni dünya çılgını simin le tanıştırması -üzerinden on sene geçtikten sonra onu 2006da yeniden bulmam-,...

dünyanın en uzun postu olmaması adına keseyim de burada, siz de bir çıkın dışarı soluklanın, ama geri geleceğim ve dönüşüm lisenin acıklı anılarıyla dolu olacak, nihahaha..