Cumartesi, Aralık 31, 2005

pek bir verimliyim bugün :)

Mualla, mutabık, muallak.. "d" ve "j" aşkından sonra bu u' lu a' lı m' lere taktım. Takmıştım bir süredir de, entry girerken çöt diye aklıma düşüverdiler. E sağlantı ciddiyetini de o dakika anlamış oldum. Babamın isminden gelen bir sempati de olabilir aslında. Hmm.. Bir düşünmek lazım.

(Ay, aman! Bir içim ferahladı yazınca :) Yapmak lazım arada böyle. Küçük öze dönüşler serpmek gerek araya :)

Kısaca iş başa düştü yine. Moladan çıkıyorum. "Amaaan bea!" demiyorum bu sefer. -Çıkıyorum derken calculus tan sonra tabii ehe-

2005 de gidermiş hm hm

Yeni yıl öncesi bir 2005 tarifi yapmalıydım aslında. Geleneksel sezen blogları yılbaşı programı bunu gerektiriyor bilenler bilir. Ama hala tanımlayamadım şu 2005 i. Gelişi de bir tuhaftı, hatırlayanlardan mısın bilmem? "Yıkıp baştan yaptı, yıktı tekrar başa aldı, sonra beğenmedi yine rötuşladı." gibi sanki. Ama dedim ya, hala kendine oturacak bir yer bulamadı. Üzerine ne yapıştırsam düşüyor yahu! Ne ki bu?

Bugün bir insan ilişkisi sınavından daha kaldım. Bir tanesini, şu an için göründüğü şekliyle, süper kurtardım. Bir tanesine ucundan sıçtım sanki, ama uçtan bir şeydi zaten. O da sıçılıversin aa! Ha bir tanesini de yine ööyyle ortada bıraktım. Ama o alışkın ehe. Hem de geniş yahu, derken daha hatırladım ki pek öngörülebilen bir insan değil be o. Ne desem yalan olur :P

ta taa

erteliyorum yine. Çözümleri, sorunları. Sonra küçük bunalım molaları. Ama hep küçük. Çünkü fazla etkileşimli burada hayat. Kapayamıyorsun kendini, yaşamı sürekli bir paylaşımda yaşıyorsun ya. Dört kişilik o bıdık oda hayata bakışına, düşünme tarzına, olaylara yaklaşımına çaktırmadan sızmaya başlıyor. Bir yandan benlerin azalıyor, öte yandan kendini yansıtan tablo daha da bütüne yaklaşıyor. Ama yine içimde bir ses fısıldıyor: "Bir şeyler yarım kalmış olmasın?"


Sanırım artık geçmişi tamamen silme zamanı: Geçen senenin "bazı" travmaları öyle korkutucu çıktı ki karşıma bugün. Küçülüverdim yine. Sanırım harekete geçirmeye çalışıyor birileri beni. Bu duyguyu/sınırı/kodlamayı/her ne derseniz artık yenmeliyim artık. "Ondan kes buna ekle, ondan kıs bunu uzat." stratejileri işlemiyor artık. Oluruna bırakma bir yerde bir hata veriyor elbet. Eninde sonunda fark ediyorsun, "Bir şeyler eksik."

Ve anladım ki artık tanımlarım, yargılarım, öngörülerim hata verince "Ya bana ne yaa!" mızıkçılığına düşüp kendi şevkimi kırmamam gerek. Hayatım boyunca bir türlü oturtamadığımı kabul etmek gerek şu "esneklik" meselesini. Artık "genişlik" kızılacak bir unsur olmamalı benim için. Temizliğe bir ucundan tutup başlamalıydım zaten. Çıktı işte o sivri çıkıntı -neşeye selam :)-

Hatalar başarıya götürür değil mi? Hani neresinden dönsek kar falan? Beceremeyince kaçıp saklanmamalı? Daha ısrarcı olmalı belki de? Ya da tam tersi ilk geri tepişte revizyona gidilmeli? Evet, evet, faydacılığa en uygunu bu. En ufak bir pürüzde asıl plana geri dönmeli. "Bir dur hele" demeden, eksiklikleri gözardı etmemeli. Hemen geri adım atmak değil bu. Uyanık olmak. "Avcı" olmak. "Farkında" olmak. Sadece olmak bir akış hali değildir. Bilinçli farkındalıktır seni hafifleştiren. Evet, gözümüzü açık tutalım bundan sonra!

Perşembe, Aralık 29, 2005

bıf

Pek bir bıf bugün. Dünün "Canlarım benim, hepinizi yirim, yirim!" hali, o sevecenlik hızla terk ediverdi beni. İstanbul a gitmek istemediğimi fark ettim bugün bileti alırken. Ben gitmeyeyim, annemler gelsin bu sefer. Kızıl kıvırcığım da gelsin otursun bir kenarda. Bir ay boyunca gezelim, tozalım. Ama ben gitmeyeyim o şehre. Temizlediklerim çullanmasın tekrar üstüme. Ben benle kalabileyim biraz daha. Biraz daha hayat olsun Ankara, biraz daha benleşsin.

Asıl nedene de geleyim evet: Artık yeni bir hayata başladığımı algılamak istiyorum ben. İstanbul uzatmaları için, ucundan kıyısından bir şeyler yakalayabilmek umuduyla koşarken burası kaçmasın. Artık "Ankaralı" olayım istiyorum. "İstanbullu Ankara misafirliği"ni bir bırakayım. Oradaki hayatı buraya taşımaya, geçmiş dostlukları çekiştirip uzatmaya çalışmayayım. Büyük hayalleri bırakayım artık. Evet yollar ve imkansızlıklar var arada. Bunları kabul edeyim ve önüme bakayım artık. Yoksa yarım yamalak düzenlerden başka bir şey geçmeyecek elime. Bir aitsizlik çukuruna düşüvereceğim. Tek tek parçalar bütün etmeyecek.

Cumartesi, Aralık 24, 2005

acı da gerek

Umutla yıkıyorum kendimi her sabah
Morlara, turunculara boyuyorum
Uslanmaz bir iyimserlik geçiriyorum üstüme
Ve yanacağımı bile bile çıkıyorum yola
Parlak ışıklarla süslü Güneş Yolculuğu na

--------------

Devam lı kanatıyor içimi
Kurşun gibi ağır
Vıcık vıcık bir yara
Ne kabuk bağlıyor,
Ne acısı diniyor..

---------------

Boğuk çığlıklar duyuyorum sessizlikte
Halüsinasyon misali buğulu ve aldatıcı
İçim deliniyor sanıyorum

---------------

ps. fizik finali öncesi fiziksel acılarım ruhuma da mı yansıyor ne :)

yazdım sonunda -yeniden

Gecelerin, günlerin sonu gelmiyor bazen
Hele "son"da bir ışık gördüysen
Yol öyle uzuyor ki sabrına karşı
Peynir peşinde fare sanıyorsun kendini
Karanlık koridorlarda silik bir koku arayan

------------

İnanmaz gözlerle bakıyor insanlar sana
Geçtiğin yolları, geldiğin yerleri duyunca
Nasıl diyorlar nasıl?
Nasıl oluyor da oluyor?
Nasıl fener oluyorsun kendine?
Nasıl siliyorsun yaraların izini?
Nasıl, oluyor da oluyor,
Temizliyorsun tüm kirleri?

Şu küçük kara nokta da silinse
İşte o zaman şaşacağım kendime
Nasıl diyeceğim nasıl?
Nasıl oldu da oldu?
Nasıl geldim onca yolu?
Nasıl kalktım her seferinde ayağa?
Nasıl oldu da oldu,
Arındım sınırsızca?

Ama yarım kaldı yılsonu partisi,
Daha uçurumdan aşağı atlamadım.
Erken henüz tebrikler için.
Düz yola çıkamadım.
Öyle uzun, öyle ısrarcı ki bu son sınav
Kazı, kazı ulaşamadım dibine.
Katman katman, öbek öbek
Yıllar birikmiş üzerime
Elim, ayağım gömülmüş
Kalksam da yürür müyüm ki?
Bu kadar yük, bu kadar acı
Kanatlanıp uçar mıyım ki?

---------------------

Akış içinde yerini bulsa sözler
Zorlamasız ve kendiliğinden
Çobanlık yapmasam hiç
Yan yana koşsak
Öyle ki
Yeni açılımlar bulsak
Farklı yüzlerimizi,
Saklı gizlerimizi
Düşürüversek elimizden
Tek kalsak ve çıplak
Orada başlasa her şey
Öncesi silikleşse
O an, o duygu
Zamana yayılsa
Sonsuzu kaplasa

O zaman her şey "fazla" kolay olurdu galiba..

örümcekli yüzük olm bu

Yıllar boyu süren bekleyişin ardından buldum onu :) Hem de yeni bir şehirde, yeni bir hayatta. Ankara' ya kısmetmiş. Önce mor küpesi, sonra gümüş yüzüğü. İkisi de hediye lem bir de. Daha ne isterim hayattan :)
İstek listemi ve önceliklerimi gözden geçirmem lazım. Bu kadarını beklemiyordum :)

Perşembe, Aralık 01, 2005

yeni fikirler/kararlar

Taşındı düşüncelerin akış durağı. Artık anlar ve olanaklar sınırlı. En azından paylaşıma yönelik olanları. Kişisel gelişim alanı önümde çığ gibi büyüyor ama yaratım süreçleri topallaştı. Bir etki, bir özgürlük anı bekliyor gibiyim, tam anlamıyla üretebilmek için.

Ama bugün değşiyor bu kararım. Dün geceki konuşmadan sonra "özü"mü hatırladım. Beklemenin anlamı yok, evet, cici yol göstericim. Yeni katıldığın bu görünmez hedef kitlesi halkında mutlu olursun umarım. Sen de bizdensin artık ve ne mutlu ki tıkanan boruları açmakta sadece sorduğun sorularla bile çok etkilisin.

Yeni bir süreç başlıyor bugün. İki haftalık kocamann bir nadastan sonra. Durmak ve gözlemlemek işaretleri yorumlamayı hızlandırıyormuş gerçekten. Bir kez daha kanıtladım bunu kendime ve umarım tekrar unutmayacağım. Ankara hayatı yeniden canlanıyor artık, gelecek ve geçmiş ayarlamalarından anı kaçırmayacağım.